27 Ağustos 2007 Pazartesi

Bu nasıl bir trafik, anlamak imkansız


Bugün pazartesi, yani tatilden sonra işe başlayışımın ilk günü. Güzel güzel sabah evden çıktım. Öyle, böyle onbeş dakika içerisinde dudullu sapağına geldim. Dudullu sapağını geçtikten sonra tak, durdum. Neden mi? Çünkü yol boyu araçlar adeta kenetlenmiş ve bu şekilde milim milim gidiyorlar. Neyse ki benim dönmem için yaklaşık sadece 100 metre bir mesafe var, ondan sonra ben yırtıyorum bu işkenceden. Çokda fazla değil, en geç beş dakika içersinde de hallederim ben bu işi.

Ohhh nihayet döndüm sapaktan, çok şükür bu işkence de bitti derken...on metre sonra tekrar durdum. Yine aynı işkence, neyse ki ilerliyordu trafik. Normal olarak aşağıya kadar indikten sonra, üstelikde milim milim trafikte indikten sonra yolun kapalı olduğunu görüp geri dönmek, artık işkence değil, işkence plus oldu. Bu durumu bugün ne kadar yaşadım dersiniz? Bütün yollar kapalı ve kapalı yolların önüne herhangi bir işsret konmamış, kek gibi en az onbeş dakika gidiyor ve sonra onbeş dakika da geri geliyorsunuz. Ve ben bu şekilde üç dakikalık yolu tam bir saat içerisinde aldım. İşe vardığımda ne tatil dinlenmişliğinden eser vardı nede benden. Kendimden geçmiştim anlayacağınız. Üstüne üstlükde bu yol bir saat sürmüş ve kendime gelmem içinde bir saate ihtiyacım vardı. Yani en az iki saat kaybetmiştim.


Bunun yanısıra yıpranan sinirlerim, biten benzinim. Anlayacağınız, benzin, ben, işim, hepimiz kaybetmiştik. Bu kayıpları yüzlerle çarpınac bir plansız çalışmaın ekonomiye nasıl zarar verdiğini sanıyorum anlatmak için çok çabalamaya gerek yok. Gerçekten inanmak zor. Böylesi plansız, böylesi düzensiz, böylesi vurdumduymaz bir iş herhalde dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir diyorum, başka birşey de demiyorum. Ne kadar güzel bir şey bu devletin yaptığı ya, istediğin yere vur kazmayı, istediğin, beğenmediğin yolu kapat, gerisi seni ilgilendirmesin. bakın yazarken bile sinirlerim bozuldu, en iyisi ben bu yazıyı burada bitireyim, yoksa sinirden uyku muyku kalmayacak bende.


24 Ağustos 2007 Cuma

Eski filmler, eski artisler


Bilgiyaraın başına oturmuş çalışıyordum ki hemen yanımdaki küçük televizyonda oyanayn eski bir türk filmi dikkatimi çekti. Türkan Şoray ve Kadir İnanır başrollerde, müjdat Gezen de yan rolde. Daha adını bilmediğim ancak tanıdık ve şu anda hayatta olmayan birsürü oyuncu. Kafamı geri çeviremedim. İzlemeyi bırakamadım.
Türkan Şoray ne kadar güzel, Kadir İnanır ise tamamen farklı bugünkü görüntüsünden. Ancak Türkan Şoray inanılır gibi değil, taş bebek gibiymiş adeta. O saçlar pırıl pırıl upuzun, yüzünün tüm ayrıntıları elle çizilmiş gibi.

İster istemez bugünkü hali ile kıyaslıyor insan. Bu nasıl bir değişikliktir, insan bu filmlerini izledikçe ah nerede o günler, nasıl geldide geçti demez mi? O günlerde yapamadıklarına bugün yanmaz mı? O güzelliğinin ve gençliğinin kıymetini bilemediğine ah,vah etmez mi? Eminim eder, ediyordur da, ancak elden ne gelir bunun cevabını bilmiyorum. İşte Türkan Şoray ile karşılaştırdığımda belki onun şu anda izlediğim filmindeki gibi genç değilim ama, en azından onun şu andaki yaşından bir yirmi yaş daha gencim. Peki ben şimdi biliyormuyum içinde bulunduğum yaşımın değerini? Tabii ki hayır. İlerde belki ah vah etmek için bugünden zemin hazırlamak insanoğlunun yapısından kaynaklanıyordur, ne bileyim.

Hadi bugünün kıymetini bileyim, bileyim de ne yapayım. Çalışmayayım mı? Akşama kadar yatayım mı? Yoksa şu anda yaptığım bloğuma yazma işinden mi vazgeçeyim? Bunların hepsi benim isteyerek yaptığım şeyler. İsteyip de yapamadığımız şeylere belki odaklanıp, onları nasıl yaparız diye düşünmek lazım anlaşılan.

Herkes eninde sonunda yaşlanıyor. Her ne hayat yaşamışsa yaşamış, yaşlılık herkese göre. Bence önemli olan bu yaşlarında istediğini yapmış mı yoksa yapamamış mı?

Gönlünüzce yaşamanız ve gönlünüzce yaşlanmanız dileğiyle.

http://www.Europey.com editörü

23 Ağustos 2007 Perşembe

Yıllık izin


İnsan izinde olunca her gün sanki aynı geçiyor gibi geliyor insana. Gerçi çalışınca da farklı değil ama, evde olunca daha rutin geçiyor. Bugün F.hanım gelmedi. Bu hafta boyunca da gelmeyecek.Malum kızının düğünü var. Bu hafta için gelemeyeceğini bildirdi. Yapacak bir şey yok, evlendirecek kızını. Dolayısı ile işler bana kaldı. Sabah kalktım, önce üst katı bir güzel sildim ve süpürdüm. Ardından alt katı sildim ve süpürdüm. Özlemişim herhalde temizlik yapmayı.Sonra oturdum yine bilgisayarın başına.

Bu arada çocuklar her zamanki gibi bir evde, bir dışarda geçirdiler zamanlarını. Akşam üzeri şöyle bir hareket olsun diye dışarı çıktım. Biraz yürüyüş yaptım. İ. de gel dedim ama, haber saatiymiş, gelmek istemedi. Ne yapalım bende yalnız çıktım. Hemde kızlar ne yapıyor, nerelerde bir bakayım istedim. Kızlar dediğim E.ve arkadaşları. Hani site kapalı, güvenli ya, akşam saat onbire kadar dışarda kalıyorlar. Bizde daha alışamadık butür şeylere, merak ediyoruz haliyle.

Her neyse dönüşümde de bir hamaratlık tuttu beni. Aslında dışarı çıkmadan önce tutmuştu da hamur mayalamış ve öyle çıkmıştım. Dönüşümde şöööle güzel bir patatesli-peynirli pohaça ve bisküi pastası yaptım. Bunların tariflerini burada yazmayacağım. Çeşit ve lezzet bloğuma bakabilirsiniz. Tamamen kendi tarifim.Her ikiside çok güzel oldu. Çocuklar daha bisküili pastanın tadına bakmadılar ama, pohaçayı yediler. Ve söyledikleri üffffff, yediğimiz en güzel pohaça idi dediler. Benden söylemesi, http://cesitvelezzet.blogspot.com u ziyaret ederseniz, tariflerimi bulabilirsiniz.

Her zaman ağız tadınız yerinde olsun dileklerimle.

http://www.Europey.com editörü.

22 Ağustos 2007 Çarşamba

Olağan günlerden birisi

Bugün olağan, alalade günlerden birisi idi dersem doğru olacak. Aslında hem olağan ve hem de olağan dışı. Olağan çünkü herhangi bir olağanüstü bir şey yapmadım, olağan dışı çünkü gerçekten birşey yapmadım ve yattım uyudum. Çok karmaşık bir anlatım oldu değil mi? Anlattığım gibi işte. bgün birkaç saat uyudum. Dün gece çok geç yatmıştım, bu nedenle olsa gerek gözümü açamadım. Uzun süre bilgisayar başında direndikten sonra yatağa gittim ve uyudum.

Ben oldum olası gündüz uykusunu sevmem. Keza aslında gece gündüz farketmez, uykuyu sevmiyorum. Aslında uykuda geçen zaman benim için boşa geçen bir zmanmış gibi geliyor. Neyi dolduracaksam...Öyle geliyor işte. Halbuki güzellik vs. için onca açıklamalar yapıyor, öğütler veriyorum. Bunların içinde iyi bir uyku önemli bir yer oluşturuyor. Ama siz gelinde bunu bana anlatın anlatabilirseniz. Uyumak için artık tüm enerjimizn sonuna kadar tükenmesi lazım. Hele hele gündüz uykusu hak getire çok ama çok nadirdir benim gündüz vakti uyuduğum. Eğer gündüz uyuyorsam da aslında vardır bir kırıklık, üşütme.

Yalnız birşeyi de söylemeden geçmeyeyim. Uyuduktan sonra vallahi yüzüme gözüme renk geldi. Sonbaharın sarı yapraklarını andırıyordum. Üstelikte ağaçtaki sarı yaprak değil, ağaçtan düşümüş te yerde üzerine birkaç kez basılmış sarı yapraklar gibiydim. Ancak uykudan sonra aynaya şöyle tesdüfen baktığımda birde ne göreyim. Yüzüm aydınlanmış, renk gelmiş, sonbaharın ezilmiş sarı yapraklarından birden bire ilkbaharın taze açan yeşil yapraklarına dönmüşüm. Üstelikde ağacında sapasağlam ve yemyeşil bir yaprak gibi.

Gönül rahatlığı içerisinde uykuların sizlerle olmasını diliyorum.

http://www.europey.com editörü

20 Ağustos 2007 Pazartesi

Basında Europey.com


Milliyet gazetesinin çok değerli yazarlarından sayın Melis Alphan, Boy Aynası adlı köşesinde 23 Temmuz 2007 tarihli yazısında bakın Europey.com dan nasıl bahsetmiş. (Tüm yazıyı değil, www.Europey.com ile ilgili olan kısmı yayınlıyoruz)

Melis Alphan'a kocaman Teşekkürler!


Bu siteyi not edin
Yaşadığınız yer Türkiye olunca internet alışverişiniz de e-bay, amazon.com gibi istisnalar dışında Türkiye'yle sınırlı kalıyor. Biz bazen arkadaşlarla yabancı sitelerden alışveriş yapıyor, malları Avrupa veya ABD'deki tanıdıklarımızın adresine göndertiyor, onların da bize göndermesini sağlıyoruz. Bu da haliyle zahmetli bir iş oluyor.
Fakat bir site var, ben de yeni keşfettim: strawberrynet.com. Burada aklınıza gelen hemen her kozmetik markasının cilt bakımı ve makyaj ürünleriyle parfümleri satışa sunuluyor. Kargo ücreti ve gümrük bedeli ödemeden ünlü markaların ürünlerini kapınıza kadar getirtebiliyorsunuz. Fiyatlar duty free'den bile ucuz. Alışverişlerinizde de ödüllendirilip yüzde 15'e kadar indirimlerden de faydalanabiliyorsunuz. Ürünü beğenmezseniz iade de edebiliyorsunuz.
Europey.com adlı Türk alışveriş sitesinde adım adım strawberrynet.com'dan nasıl sipariş vereceğiniz anlatılıyor.CUMARTESİ

17 Ağustos 2007 Cuma

Sporun faydaları


Attığım başlığı görende sanki sporun faydaları hakkında öööyle geniş geniş yazılar yazacağımı ve bilimsel bir takım öğütler vereceğimi sanır. Öyle değil işte. Sporun faydaları derken son bir haftadır azimle yaptığım yürüyüşden bahsetmek istiyorum. Düşündüğünüz gibi açık hava yürüyüşü falanda değil, yürüme bandında yürüyüş.

Hergün en az 3 kilometre, çoğu zamanda 5 kilometre yürümeye başladım. Bu benim için muhteşem birşey. Ve hemende faydasını gördüm. Nasıl mı? Şimdi madde madde yazacağım (biraz başlığa uyum sağlamak adına...)

1- Öncelikle spor yaparken su içme oranım artıyor. Örneğin bugün birbuçuk litre su içtim spora başlamam ve sonrasında.

2- Spor yaptığım sürece sigara aklıma bile gelmiyor. Yani bir saat boyunca sigara içmiyorum. Hani normalde bir saat sigara içmiyor olmak çok da benim yapmadığım bir şey değil ama, evdeyim ya daha sık aralıklarla içiyorum. Ancak spor yaparken bunu atlıyorum.

3- Yapmaya çalıştığım rejime kesinlikle destek oluyor. İki gündür başladığım boğazımı tutma işi birde spor yapınca bana bir kilo eksilme ile ödül gibi geldi. Asıl önemli olan da bu galiba. Yani bir kilo verdim. Hatta bugün acaba istediğim miktar kiloyu verirsem yine de bu kadar azimle yürümeye devam eder miyim diye aklımdan geçirdim. Eee, nede olsazahmetli ve yorucu bir iş bu spor yapmak...

4- Daha dinç olduğumu hissediyorum. Daha dinç ve enerjik.

İşte böyle, benim şu ana kadar sağladığım faydalar bunlar. Belki de bilmediğim daha ne faydaları var. Anladıkça yazarım. Umarım spor takıntım, geçici bir heves olmaz da hep yaparım.

Hoşçakalın.

14 Ağustos 2007 Salı

İnsanın eğer iki çocuğu var ve bu ikisi de ergenlik çağının daha başlarında veya tam ortalarında ise bu anne babanın vay haline dememek elde değil. Gerçekten vay haline. Eskiden büyüklerimiz hep 'şimdi birşey değil, siz büyüsünler de görün çocuk yetiştirmenin zorluğunu' derlerdi de aman derdik. Gerçekten de ne kadar haklıymışlar!

Artık şimdiden sonra sorunlar tamamen başka yöne dönüyor. Arkadaşları kimler? İyi alışkanlıkları var mı?Daha doğrusu kızıma, oğluma kötü alışkanlıklar bulaştırılar mı? Bizim çocuk daha çok çocuk gibi peşi sıara gelen yüzlerce düşüncenin altından kalkabilmek ve dışarı çıktıklarında aklının köşesinde her daim onların ne yaptığı ve nerede olduklarını düşünen bir makinanın otomatik olarak çalışıyor olması ve beynini devamlı meşgul ediyor olması nasıl bir duygudur bunu ancak sanıyorum yaşayanlar bilir.

Benim oğlum bu sene lise birinci sınıfa, kızım da ortaokul sona gidecek. Her ikisinin de aklından yana bir problemim yok yok olmasına ama, yaşadığım ve gördüğüm bunca yıllık deneyimlerim bana gösteriyor ki hayatta karşına çıkan insanların tamamı sende mutlaka ama mutlaka bir takım izler ve birtakım kalıntılar bırakıp geçiyor. Bu nedenledir ki karşılarına çıkan insanlar son derece önemli, hatta herşeyden daha önemli diyebilirim. Ne diyeyim, Allah her zaman karşılarına iyi insanlar çıkartsın demekten başka bir şey gelmiyor elinden insanın. Bir de yakından takip etmek. Bu takibin ayarı ise...işte bunu benim öğrenmem lazım. Nasıl ve ne şekilde, onlara olan güvenimizi sarsmadan, kendilerine olan güvenlerini sarsmadan, onlara devamlı güvendiğimizi hissettirerek..

Bu konu eminim ki bitmeyecek. Devamında iyi şeyler yazmak umuduyla, şimdilik hoşçakalın.

10 Ağustos 2007 Cuma

Yolculuk Üzerine

Gerçekten uzun bir yolculukdu. Akşam saat 10:30 da başlayan ve sabah saat 7:30 da biten yolculuğumuz bir taraftan rahat ama bir taraftan da bir o kadar yorucuydu. Otobüs yolculuklarını oldum olası sevmem zaten. Hele hele gece yolculuklarından nefret ederim. Neden mi? nedeni gayet açık bana göre. Öncelikle hakim olamadığım bir karanlık içerisinde yolculuk yapıyor olmakdan rahatsızlık duyarım. Üstelik yolları da hiç bilmiyorsam. Onun dışında birde işin insani tarafını düşünür şoförün hiç uykusuz onca yolu nasıl gidebildiğine anlam vermekte zorlanırım. Çünkü ne kadar gündüz uykusu uyursa uyusun insan gece uykusunu almak ister gibi gelir bana. Yani işin tehlikeli yanını düşünürüm.

Yanımda bir genç kız oturuyordu. Nasıl mışıl mışıl uyudu size anlatamam. Kulağına kulaklıkları taktı ve yol boyunca mışıl mışıl uyudu. İşte böyle olabiliyorsa insan ne ala ama aksi durumda, yani benim gibi bir durumda çok zor bir yolculuk geçiriyor insan. Yolculuğun ardından sabah indikten sonra otobüsün şehir içi servisine bindik ve servisle ablamın evinin önüne kadar gittik. Herkes bizi görünce şaşırdı tabii. Doğal olarak. Sabah kahvaltımızı neşe içerisinde hazırladık ve yaptık, daha doğrusu hazırladılar ve biz yaptık. Ardından evde kardeşlerin her zamanki muhabbeti girdi devreye ve anlaşanlar, anlaşmayanlar, çocuklar vs. Aslında tüm ailenin birlikte olması bir taraftan çok güzel, bir taraftan da tuhaf oluyor. Özellikle bizim gibi kalabalık aileler için düşünecek olursak. Her kafadan bir ses, her kişiden bir nefes çıkıyor. Neyse ki Allah herkesi her zaman böylesine iyi ve mutlu günlerde bir araya getirsin diliyorum.

Bugünlük bu kadar, yarın tekrar görüşmekdileğiyle.
http://www.Europey.com editörü

8 Ağustos 2007 Çarşamba

Düğünümüz Vaaaarrrr

Evet biraz sonra Varan otobüsü ile Samsun'a doğru yola çıkmak üzere otobüse gideceğiz. Otobüs saat 10:30 da. Yeğenimin düğünü, biliyorsunuz daha önceden bahsetmiştim. Şu anda evdeki herkes acele ediyor. Bugünde malumunuz üzere hazırlık yapmaktan yazılarımıda yazamadım. Yarına devam edeceğimi umuyorum.

Görüşmek üzere

7 Ağustos 2007 Salı

Herkes elindekinin kıymetini bilmeli, ama Nasıl?

Attığım başlık belki anlatacaklarımla çokda uyumlu olmasa da yüzde yüz gerçeklik payı olduğundan ve de hemen hemen herkesin göz ardı ettiği bir konu olduğundan en azından hatırlatma babından bu başlığı atmak istedim. Gerçekten de öyle değil mi? Herkes elindekinin kıymetini bilse daha mutlu ve huzurlu bir toplum olmazmıyız? Daha doyumlu çocuklar olmaz mı? Olur olmasına da nasıl olur işte bu kocaman bir soru işareti.

Sabah saat sekiz gibi uyandım. Gece, daha doğrusu sabaha karşı saat dörtte yatmama rağmen. Nedendir anlamadım, yani sadece dört saatlik bir uykunun ardından uyandım, bir daha uyumamacasına uyanık. Sonra ne mi yaptım? F.hanım kahvaltı hazırladı, bense salonda kolyuğun üzerinde elime ördüğüm bluzu aldım ve hiçbir şey yapmadan onu ördüm. Canım sıkıldı fazlasıyla. Bugün ne bilgisayarın başına oturmak istedim, ne de başka birşey yapmak istedim. Sadece can sıkıntısı ile koltukta oturdum ve örgümü ördüm.
Böyle günler benim hiçbir şey yapmak istemediğim günler, kendime tarifini tam olarak yapamadığım ama mutlaka canımı sıkan bir şeylerin olduğu, kolumu, kanadımı kıpırdatamadığım günler. Biliyorum canımı sıkanın ne olduğunu aslında ama, boşveriyorum.
Samsun'a gitmemiz lazım. Daha bilet bile almadık. Canım yolculuk yapmak istemiyor. Zaten bıkmışım yolculuklardan. Bir ışınlama aleti olsa da filimlerdeki gibi birden Samsunda oluversek...de olmuyor işte. Saçmalıyorum, pekala farkındayım. Benim hemen şimdi bilet işini halledip, valiz hazırlamaya başlamam lazım. Bu arada hani rejim yapıyordum ya. İşte o rejimden zerre kadar eser kalmadı. Bakın bugün neler yedimm ve de kalorileri neler şimdi hesaplayacağım, sizde göreceksiniz ne kadar boğazına hakimiyet konusunda yetersiz olduğumu.
Sabah kahvaltısı;
2 büyük dilim beyaz peynir.
1 dilim ekmek
iki yemek kaşığı patates kızartması
4 çay kaşığı reçel
4 çay kaşığı krem peynir

Evet görüldüğü üzere zaten gün boyu almam gereken kaloriyi kat be kat alıp götürmüşüm bir sabah kahvaltısı ile. Öğleden sonra ve akşam;

2 kabak dolması
1 dilim ekmek
2 tabak makarna
1 kase çorba

Benim tamamen moralim bozuldu. En iyisi kalori hesbı yapmıyayım. İsterseniz siz yapın.
Bugünlük hoşçakalın.
http://www.Europey.com Editöründen

6 Ağustos 2007 Pazartesi

Hareketli bir gün yaşadık

Bugün hareketli bir gün yaşadık. Hep birlikte, ailecek. Sabah kalktık kahvaltı yaptıktan sonra hep birlikte arabaya binip doğruca C.nin yeni okuluna gittik. Fena bir okul değil, güzel, sakin. Ancak her devlet okulu gibi ihtiyaç sahibi. Yani bir takım şeylerin yapılması için paraya ihtiyaçları var. Devlet yaptığı yardımları sınırlı tuttuğundan, bir takım gönüllü veli toplanmış ve kayıt esnasında okulun eksiklerini, yapılması gerekenleri falan anlatıyor. Her neyse, yaptık, sonunda kayıt ettirdik. Böylece bu işde bitti diyebilirim.
Çocukları sinemaya bıraktık. Bu arada burger King de birşeyler yediler, arkasından bizde yok efendim postahane (pul al, tam 40 YTL lik, yok kağıt al, top kağıt vs. ) kayıt için gerkli işlemleri tamamladık. Bu arada da hani çocuklar şu anda oturduğumuz yerden okula gidip gelmekte zorlanacaklar ya, birde ev baktık okul civarında. Kümes gibi eve 1100 lira istiyorlar, pes doğrusu dedik. Herhalde biz ya Ataşehirden ev tutacağız veya oturduğumuz yerde oturmaya devam edeceğiz. Buradan da hergün gidip gelmek nasıl olacak çocuklar için bilemiyorum tabii. Zor olacağı kesin. Bu nedenle bakacağız işte...
Sonra gittik, E.nin gözlüğünü aldık gözlükçüden. Arkasından da dosdoğru eve geldik. F.hanım hala evde idi. Yokluğumuzdan istifade evi tertemiz yapmış. Hani başkaları yokluğundan istifade yan gelip yatar, bizimkide bizim yokluğumuzu temizlik yapmak için fırsat belleyip evi en ince ayrıntılarına kadar temizliyor. Dedim ya dürüst kadın diye. Acele tarafından yemek için birşeyler koydu masaya, biz oturduk, daha doğrusu yamulduk yemeye, o da evine doğru yollandı.
Bu arda anlatmadığım bir başka şey var, daha doğrusu bahsetmeyi unuttum. Sabah çıkmadan önce C. sen ayağını çarp, nereye çarptığını keşfedemedik bir türlü, ancak ayağının serçe parmağının tırnağını bir güzel ortadan ikiye böl. Çok acıdı, zavallı çocuk, acıdan kıvrandı vallahi. Neyse ki daha fazlası olmadı da yine de sarıp sarmaladıktan sonra yürüyebildi, bizde gidebildik.
Yolda giderken de C.aradı, kardeşimin kızı. Nasıl ağlıyor, nasıl bağırıyor telefonda. C. ın (benim oğlan) yaptığı websitesini izlemesini söylemiştim ona, onu görmüş, bağırıyor, teyze sen nasıl birşey demiyorsun, ne kadar kötüsün diye. Bende bunda kızacak birşey yok falan dedim ama, nafile.
Şimdiki çocuklar dedim ya, bir alem...Uzakdayken bile birbirlerine yetişiyorlar, teknolojinin kötü tarafımı dese bilemiyorum..

Bugünlük benden bu kadar, yarın tekrar görüşürüz.

http://www.europey.com/ Editörü.

5 Ağustos 2007 Pazar

Rejimi mejimi bıraktım

Bugün gerçekten Pazartesi başladığım rejimden falan eser kalmadı. Gece yaptığım kakaolu ıslak kekimden koca bir dilim, iki dilim sarımsaklı ekmek, peynir, reçel, elime ne geçerse yedim. Yedim işte ne yapayım, bugün de böyle oldu. Şimdi oturup yediklerimin kalorisini hesaplayıp ta moralimi de bozacak değilim. Yarın devam ederim ben bu rejimime.Ederim, ederiiiiim. Öyle başınızı falan sallamayın ederim diyorsam ederim. Hastayım işte anlasanıza. Burnum akıyor, sesim borazan gibi oldu, her yanım kırılıyor. E birde rejim yaparsam olmazki.

Ben bugün yine çok geç kalktım. Bu benim akşamları bir türlü, daha doğrusu geceleri bir türlü yatamamamdan kaynaklanıyor. Artık yapacak birşey yok. Bu gece erken yatmam, yarın da erken kalkmam lazım ama. Çünkü yarın okula gidip bakacağız, okuldan sonra o civardaki evlere falan bakacağız. İşimiz var yani. Bunların hepsini tamamlamak için de erken çıkmamız gerekiyor.
Of vallahi kafayı yer insan. Bizim çocuklar, yani aynı yaştaki üç çocuk, benim ve kızkardeşlerimin 14 yaşındaki çocuklarımız bu sene biraz(?) geçinemedikleri için sıkıntıya girdik desem yeridir. Koca danalar birbirleri ile geçinemiyorlar bir türlü. Alıp veremedikleri neyse...Biraz önce kızkardeşim aradı da, Samsun a gidecez ya yeğenimin düğünü için, orada bunlar ne yapacak, kavga ederler, gelmeseler mi falan dedi de, bende onun için sıkıldım. Şeytan diyoki otur oturduğun yerde. Hiç bir yere kımıldama. Ama işte, büyüğünün de düğününe gitmemiştim. Şimdi küçüğüne bari gitmem lazım. Onun ne suçu var ki.
Biraz fazla sıkıntılı bir yazı oldu bugünkü. Ben en güzeli bugün daha fazla yazmayayım. Yarın görüşürüz.

Güzel kalın.

4 Ağustos 2007 Cumartesi

Hastayım, burnum akıyor

Herkese Günaydın,

Herkese günaydın diyorum ama, şu anda saat öğlen 12:00. Bugün artık uyumanın belini kırdım. Bu kadar tembellik olmaz. Evde en erken uyananda ben oldum bu arada. Köpeğimiz Sunny yi saymazsak. Zavallı havlamaktan boğazı yırtılacaktı neredeyse. Zar zor kalktım da onu dışarı çıkarttım, ihtiyaçlarını giderdim, de rahatladı hayvancık. Bense burnumu devamlı çeke çeke bir hal oldum. Her yerimde ağrıyor. Kaç gündür kullandığım ilaçlar da fayda etmedi. Hergün artarak ilerliyor bu gribal enfeksiyonum.

Dün söz vermiştim, sabah yazımın ardından devamını getirecektim ama, bir türlü dün fırsat bulamadım. O nedenle dünü size anlatmaya devam edeceğim. Bugünü de akşam tekrar yazmayı düşünüyorum (tabii vakit bulabilir, kendimi iyi hissedersem...ben gene de söz vermiş gibi olmayayım)

Dün oğlumun hangi okulu kazandığını bulabilmek için akşama kadar beklemeye devam ettik. Neden? Çünkü MEB (milli eğitim bakanlığı) sitesi adeta çökmüştü, bu arada da her ne kadar televizyonlarda sonuçlar belli oldu dediyse de sonuçlar için akşam belli olacak diye yazıyordu. Bekledik malumunuz üzere. Akşam saat beş otuzda nihayet girebildik meşhur siteye de çocuğun nereyi kazandığını öğrenebildik. Kadıköyde istediğimiz Anadolu liselerinden bir tanesi. Sevindik tabii, inşallah hep böyle devam eder. Darısı benim diğer çitlenbiğin, yani seneye aynı adımları atacak olan kızım E.nin başına (aralarında sadece birbuçuk yaş var).
Bu haberi aldığımızda ben çook uzun yıllardır görüşemediğim arkadaşım N.ve miniminnacık oğlu ile salonda oturuyorduk. İşte hep denir ya kim nerede ne zaman ne olacak belli değil diye. Biz N ile bundan tam 18 yıl önce aynı iş yerinde çalışmaya başladık. O zamanlar ben daha evleneli üç ay olmuştu, o ise bekardı. İkimiz de çiçeği burnunda yeni mezun mühendislerdik. N. de aradan geçen bir yıl içerisinde yine aynı şirkette çalışan F. ile evlendi. Her ikimizin de çocukları oldu. Tabii benim daha önce oldu. Sonra N. ve F. bizim şirketten ayrıldılar ve bir başka şirkette çalışmaya başladılar. Ondan sonra da bizim bağlantımız kesildi.
Yıllar sonra aynı sitede ev almışız meğerse. Bunu N. ile hala görüşmeye devam eden arkadaşlardan öğrendim. Tabii dururmuyum, hemen aradım. Oğlu 13 yaşına gelmiş, yani benim kızla aynı yaşta. Öyle şeker öyle şeker bir çocukki anlatamam. İkinci oğlu ise daha birbuçuk yaşında. Benim oğlanla onun oğlan bir güzel arkadaşlar inanamazsınız.
İşte böyle yıllar sonra arkadaşlık tekrar perçinlendi. Buradaki bir tesbitimi söylemeden geçmek istemiyorum. İnsanın sevdiği ve samimi günler geçirdiği arkadaşlıkları görünen o ki gerçekten ölmüyor. Sadece bırakıldığı noktada üstü kapatılıyor ve sonra takrar aynı yerden başlıyor.
Bizim ne günlerimiz geçmişti N.ile. Kah kavga etmiştik, kah barışmıştık. O zamanlarda severdim, şimdi de çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Çok tatlı, uyumlu en önemlisi çok sevecendir arkadaşım. N. eğer okuyorsan (ki okuyacaksın bu yazıyı...) seni çok seviyorum bilesin.
Sonra ne mi oldu? N. gitti. F.işten gelip onları Carrefour a alışverişe götürdü. Sonra bizde tekrar bilgisayarlarımızın başına geçtik maaile. Kalan işleri tamamladık. Sonra gecenin bir yarısı, inanın saat 12 miydi yoksa yarım mıydı bilmiyorum. benim tatlı krizim tuttu ve kalktım o saatte pasta yaptım. Üstelik de o güne kadar yaptığım pastaların en güzeli olmuş, çocuklar öyle söyledi vallahi, ben onların yalancısıyım. Hemen şuracıkta size tarifini vereyim de siz de yapın, gerçekten süper güzel oluyor.
4 yumurta, 1 su bardağı şeker, 1 su bardağı un, bir çukulata (bitter,kare olan bir ufak paket, hani şu çocuklara aldığımız), 1 paket küçük sıvı krema, kabartma tozu ve vanilya.
Bunlar kek için. Hepsini karıştırıp keki hazırlıyorsunuz. Bu arada belirtmekte fayda var, çukulatalar bir kabın içine koyduğunuz sıcak suya yerleştirdiğiniz bir başka kabın içinde eritiliyor. Buna da benmari usulü deniyor muş. Keki pişmeye koydunuz.
Şimdi kreması hazırlanıyor. Krema içinde yine bir paket çikolata ve bir paket sıvı krema (her ikisi de yukarıda tarif ettiğim ile aynı) Çikolatayı aynı usüld eritiyor ve krema ile çikolatayı karıştırıyorsunuz. Oldu mu size güzel bir pasta kreması. Sonra kremayı kek pişene kadar buzdolabına koyup bekliyorsunuz. Kek pişince çıkarıyor, soğuması için bekliyor (tabii bekleyebilirseniz) sonra iki veya üç, bu sizin becerinizle doğru orantılı, parçaya ayırıp aralarına ve üstüne kremayı sürüyorsunuz. İste pişirir pişirmez yiyin, isterseniz de bekleyin de yiyin. İnanın muhteşem bir pasta oluyor. (Bu arada belirtmeden geçmeyeyim, tabii ki beklemek lazım, soğuması gerekiyor pastanın, ancak biz pastayı yapar yapmaz, ılık,ılık yarısını bitirmiştik bile)
Bugünlük bu kadar yeter. Dün yazamadığımın acısını bugün çıkarttım galiba. Kendinize iyi bakın.

http://www.Europey.com/forum a lütfen girmeyi unutmayın.

3 Ağustos 2007 Cuma

Heyecanlı başlayış

Sabah;

Bu sabah bir heyecanla başladık güne, oğlumun OKS sınav sonrası yaptığı seçimler için sonuçlar belli olacak. Biz yarın zannediyorduk, bugünmüş. Şu anda web sitesini açtık, bekliyoruz. Neresi acaba, çok merak ediyorum. Bu arada aklımda yeğenlerim C. ve B.var. Hadi bakalım hayırlısı, çocuklar umarım iyi okullara yerleşirler... Daha sonra tekrar döneceğim.

2 Ağustos 2007 Perşembe

Nasıl bir gündü?

Bugün nasıl bir gündü anlayamadım dersem ne dersiniz? Kalkış sabah saat sekiz! Üstelikde gece yarısı saat 2 de yatmışken! Eh iyi, zaten istediğim de buydu. Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz misali. İyi de biraz sersemceyim, ne de olsa altı saat uymuşum. Aslında altı saat bana normal olarak yeter de artar bile ama nedense izinde olduğumdan mı nedir, son zamanlarda normalden biraz daha fazla uyumaya alıştım. Yedi saat falan işte.

Her neyse, mutfağa gittim,yeşil çayımı yapıcam. Aa, F.hanım yok! E çoktan gelmiş olması lazım, saat sekizbuçuğa geliyor. Saat yedi servisine binip engeç saat sekizde burada olur normalde. Herhalde servisi kaçırdı, otobüse biner ve gelir nasılsa. Yeşil çayımı bir çırpıda demledim. Ne kadar da alıştım ben bu çaya. Değişik bir tad geliyor bana, bir de zayıflattığını kendimce test ettim ya, içip duruyorum işte. İçmesem ne yapacağım, içmesem de devamlı yine o simsiyah çaya talim edeceğim. Hiç olmazsa böyle değiştire değiştire akşam kadar bir ondan bir bundan içiyorum. Tam çayımı yudumlayıp sigaramdan bir yudum çekmiştim ki, Sunny'nin (bizim sarışın bomba köpeğimiz olur kendisi, bu arada da uyanır uyanmaz onu sokağa çıkardığımı söylemeyi unuttum. Ne de olsa geceden kalmış birikmişlerini boşaltması gerekliydi) kesik aralıklarla havlaması ile yüzümü buruşturdum. Anlaşıldı, yetmedi ona o kısacık gezinti. Ya daha fazlasını istiyor ya da acıktı. Acıkmış olması düşüncesi bana daha cazip geldi, hiç olmazsa dolaştırma sıkıntısı yok. Çayımı, sigaramı ve de mamasını aldım, dışarı kapının önüne çıktım. Köfteoğlusu alıştı mamasını avucumuzun içinde yedirmezsek yemiyor, bebek gibi beslenecek yani..

Bir elimle sabah uyanma keyfimin temel taşlarını oluşturan çay ve sigaramı idare ederken, bir elimle de sevgili sarışın bobaya yemek yetiştirmeye çalıştım. Çok da soğuktu bugün, taşların üzerine değen popom dondu resmen. Eh artık doymuş olduğu düşüncesi ile kalktım, Sunny yi bağladım ve içeri girdim. Ancak kesik havlamalarına aralıksız olarak devam eden Sunny ye arada bir sus deyip susar umudu ile yüz vermedim. İyiki de vermemişim. Havlamasını kesti onbeş dakika sonra. Saat de bu arada dokuzbuçuk oldu. Herhalde saat ona kadar yolu var F.hanımın gelmesinin diye geçirdim içimden. Karnımda zil çalıyor, nede olsa dün kuş yemi kadar yedim ve yatarken de zaten açtım. Eh F.hanım daha gelemediğine göre kahvaltı hazırlama sırası bugün bende galiba. Domatesleri doğradım Tam üç tane! iki salatalık, soğanları bir tabağa koydum, maydanoz, yeşil biber. Sanki gören de kahvaltı değil, açık büfe akşam yemeği hazırlıyor ya da kısır yapmak için yeşillikleri hazırlıyor sanır. Peynir, zeytin ve akşamdan yaptığım incir ve vişne reçelini de koydum sofraya. Dışarıda hava öyle berrakki, biraz soğuk ama çok berrak. Dışarda yesek diye düşünürken İ. çocuklar istemez dışarıda yemeyi, zaten bir sen birde C. yer, ben daha yiyecek durumda değilim dedi. Üf, aslında dışarıda şööle hava ala ala yemek istiyordum ama, ne yapalım artık. C. geldi bu arada sofrada koyduğum binbir çeşit yeşilliği beğenmedi her zamanki gibi, ne yiycez sorusunu patlattı. Yağda yumurta diyiverdim. Ardından da yağda yumurtayı pişirdim. Sadece ben ve C. yedik. İ ve E. kahvaltı etmediler. Malum E. daima rejimde. Bu arada saat onbuçuk ve hala F. hanım gelmedi. Sevgili F.hanımcığım meğerse ishal olmuş ve servisi beklerken dayanamamış geri dönmüş. bana haber verdi. Ne diyeyim, bende geçmiş olsun dedim. Geçmiş olsun da zaten, çok dürüst kadındır F.hanım. hastayım diyorsa mutlaka hastadır, yoksa kesinlikle gelmemezlik yapmaz.

kahvaltı sofrasını toplayıp, Sunny nin tüylerini şöyle bir kenara itekledikten sonra bilgisayarımın başına oturdum. Biraz tercüme yaptım. Am her yerim ağrıyor. Çok üşütmüşüm. Tüm kış hasta olmadım da yazın ortasında hasta oldum. Neyse tercümemin bitmesine üç sayfa kaldı, bıraktım. Kalkıp bir çorba yaptım, başka ne yapsam diye düşünürken aklıma dün F.hanıma yaptırdığım köfteler geldi. Birazda taze fasulye var. E, yeter, hatta fazla bile bugünlük. Yemek işini de böylece planladım.

Bu arada öğleden sonra şöyle bir saat kadar kestirmişim. Ardından A. telefonu ile uyandırıldım. A. benimle eskiden çalışan bir mühendisimiz. Yedi ay önce işden ayrıldı. onun öyküsünü daha sonra anlatırım, şimdi hiç sırası değil. Ama çok üzülüyorum çocuğa, yedi aydır iş bulamadı, parası bitmek üzere imiş, karısı da ikinci çocuğuna hamile ve onbeş gün içerisinde doğuracak.

Ablam aradı bir ara. Ne zaman Samsuna gideceğimizi sordu. Annem dün ulaşmış. Bilmiyorum söyledim mi ama yeğenimin düğünü var, maaile düğünde olacağız inşallah. Samsun'a bir yada iki gün önce gideriz herhalde. Bir de nasıl gideceğimizi ayarlamam gerekiyor. Kim gelecek, hepimiz mi gideceğiz falan...
İşte şimdi de günlüğümü yazıyorum. Anlayacağınız bugün nasıl bir gündü anlayamadım. Hiç bir beklediğim mesaj gelmedi, verimsiz bir gün geçirdiğimi düşünüyorum, biraz miskin... Belkide bazen böylesi lazım.
Hoşçakalın, yarın görüşmek üzere...

1 Ağustos 2007 Çarşamba

Gün geçti gitti!!!

Bugün çok geç uyandım. Kalktığımda saat 9:30 u geçiyordu. Of ya, erken kalkmam lazım. Günümü uyumakla geçirecek halim yok ya. Yapacak bir sürü işim var, daha hiç birisini yapamadım. Elimdeki tercümeyi bitirmem lazım, arkasından araştırmalarıma devam etmem lazım. Bu işi sonuna kadar götürmeye kararlıyım, kararlıyım diyosam kararlıyım demektir.

Bugün oğlum ve arkadaşı da benim yanımda kendi bilgisayarları ile blog yapıyorlardı. Oğlum arkadaşı için de bir blog hazırladı. Onlar yanımda çalışırken ne düşündüm biliyor musunuz? İnsanın hayatta yolunu çizen o kadar çok şey varki insanın elinde olmayan. Bunlardan birisi de tanıştığı, karşılaştığı insanlar. Onlrdan ne kadar çok etkilendiğimizi ve ne kadar çok şey kaptığımızı düşündüm. Şimdi oğlum arkadaşına blog yapmayı gösteriyor, bunun yanısıra bloğundan para da kazanabileceğini söylüyor. Bunları arkadaşı ilk defa duymuş. Eminim bugünden sonra da devamını getirecek. Güzel birşey öğrenmiş oldu çocuk, ancak bunun tam tersi durumlarda her zaman söz konusu değil mi? Kötü arkadaşlıklar, kötü tesadüfler de her zaman insanın karşısına çıkmıyor mu? İşte bunu aklımdan geçirdim. Dedim ki Allah karşılarına iyi insanlar çıkartsın her zaman. Herkes içinde bunu diliyorum.

Aklıma F.hanım ve bizim fabrikada çalışan, arabalarımızı yıkayan F.geliyor. Her ikisi de bu konuda benim için çok güzel iki örnektir. F.hanım'ın dört kızı var. Kızların ikisi yani büyük olanlar liseyi bitirmişler. Bizim evde çalışmaya başladığında diğer ikisi daha ortaokula gidiyordu. Belki onları da liseye kadar okutup, diğer kızlar gibi bir işe koymayı düşünürdü. Çünkü baba da bunu böyle düşünüyor, hala da bu fikirde. Ancak bizde çalışmaya başladıktan sonra okumanın ne demek olduğunu, hayatta tutunmanın ve birşeylere sahip olmanın temelinde okumanın yattığını görünce üç numaralı kızı üniversiteye soktu, en küçük kızda bu sene sınava girdi, ancak kazanamadı. Buna rağmen onu şimdi universite hazırlık kursuna gönderecek ve mutlaka okutacak. Bunun içinde hergün benimle para konusu konuşuyor. Eh bir yolunu bulacağız, o çocukta okuyacak!

Fabrikadaki F.ye gelince. O da aldığı üç kuruş para ile iki kzından birisini üniversited okutuyor, diğeri ise bu sene inanılmaz güzel bir puan aldı. F. de fabrikada devamlı universite bitirmiş insanlarla birarada olmanın ve kendi duyduğu rahatsızlığın eminim bütün izlerini eve taşımış ve kızlarını da okutmanın ne demek olduğunu onlara hergün işleyerek büyütmüştür.

Evet gerçekten insanın hayatında kimle, kimlerle karşılaştığı, hangi ortamlarda bulunduğu çok önemli. Bu nedenle tekrar tekrar diliyorum. Allah hepimizi iyi, helal süt emmiş (annemin lafı), güzel kazanımlar sağlayacak insanlarla karşılaştırsın.

Aklımdan kardeşim geçiyor, telefon açmalıyım, ne yaptı acaba. Dün çok sıkıntılıydı. Annemi de aramadım, Samsun'a gitmiştir herhalde. Eminim G. beni ne zamandır aramıyor diye şikayet ediyordur ablama. Arıyacağım, en kısa zamanda aramam lazım.

Rejimim gayet iyi gidiyor. Bugün neler mi yedim. Şu ana kadar sadece ve sadece 178 kalorilik yedim. Bu bir mucizeeee. Ustelik de makarna yaptım. Çocuklar istedi çünkü ve ben yemedim, kendime inanamadım ama, yemedim işte. Şimdi hala yiyebileceğim 493 kalori kadar var. Yan cebimde duruyor. Bakın yediklerim sadece şunlar;


1 domates 30
1 salatalık 11
1kk B. Peynir 52
1 yeşil biber 15
Çeyrek ekmek 15
1 çay kaşığı reçel 55

Toplam 178 kalori. Şimdi bir tabak taze fasulye yerim, 180 kalori. (100 gram 90 kalori, garanti benimki 100 gramı geçer), bir tabak semiz otu yerim (60 kalori-200 gram), bir de şeftali ve incir yerim belki de 1 dilim ekmek bunlarda 120 kalori, toplam ne yapıyor, hesaplayayım...430 kalori yaptı. Bu arada spor da yaparsam artık bugün bir yarım kilo veririm diye düşünüyorum...yani umuyorum...

Bence bugünlük bu kadar yeter. Hoşçakalın.