4 Ağustos 2007 Cumartesi

Hastayım, burnum akıyor

Herkese Günaydın,

Herkese günaydın diyorum ama, şu anda saat öğlen 12:00. Bugün artık uyumanın belini kırdım. Bu kadar tembellik olmaz. Evde en erken uyananda ben oldum bu arada. Köpeğimiz Sunny yi saymazsak. Zavallı havlamaktan boğazı yırtılacaktı neredeyse. Zar zor kalktım da onu dışarı çıkarttım, ihtiyaçlarını giderdim, de rahatladı hayvancık. Bense burnumu devamlı çeke çeke bir hal oldum. Her yerimde ağrıyor. Kaç gündür kullandığım ilaçlar da fayda etmedi. Hergün artarak ilerliyor bu gribal enfeksiyonum.

Dün söz vermiştim, sabah yazımın ardından devamını getirecektim ama, bir türlü dün fırsat bulamadım. O nedenle dünü size anlatmaya devam edeceğim. Bugünü de akşam tekrar yazmayı düşünüyorum (tabii vakit bulabilir, kendimi iyi hissedersem...ben gene de söz vermiş gibi olmayayım)

Dün oğlumun hangi okulu kazandığını bulabilmek için akşama kadar beklemeye devam ettik. Neden? Çünkü MEB (milli eğitim bakanlığı) sitesi adeta çökmüştü, bu arada da her ne kadar televizyonlarda sonuçlar belli oldu dediyse de sonuçlar için akşam belli olacak diye yazıyordu. Bekledik malumunuz üzere. Akşam saat beş otuzda nihayet girebildik meşhur siteye de çocuğun nereyi kazandığını öğrenebildik. Kadıköyde istediğimiz Anadolu liselerinden bir tanesi. Sevindik tabii, inşallah hep böyle devam eder. Darısı benim diğer çitlenbiğin, yani seneye aynı adımları atacak olan kızım E.nin başına (aralarında sadece birbuçuk yaş var).
Bu haberi aldığımızda ben çook uzun yıllardır görüşemediğim arkadaşım N.ve miniminnacık oğlu ile salonda oturuyorduk. İşte hep denir ya kim nerede ne zaman ne olacak belli değil diye. Biz N ile bundan tam 18 yıl önce aynı iş yerinde çalışmaya başladık. O zamanlar ben daha evleneli üç ay olmuştu, o ise bekardı. İkimiz de çiçeği burnunda yeni mezun mühendislerdik. N. de aradan geçen bir yıl içerisinde yine aynı şirkette çalışan F. ile evlendi. Her ikimizin de çocukları oldu. Tabii benim daha önce oldu. Sonra N. ve F. bizim şirketten ayrıldılar ve bir başka şirkette çalışmaya başladılar. Ondan sonra da bizim bağlantımız kesildi.
Yıllar sonra aynı sitede ev almışız meğerse. Bunu N. ile hala görüşmeye devam eden arkadaşlardan öğrendim. Tabii dururmuyum, hemen aradım. Oğlu 13 yaşına gelmiş, yani benim kızla aynı yaşta. Öyle şeker öyle şeker bir çocukki anlatamam. İkinci oğlu ise daha birbuçuk yaşında. Benim oğlanla onun oğlan bir güzel arkadaşlar inanamazsınız.
İşte böyle yıllar sonra arkadaşlık tekrar perçinlendi. Buradaki bir tesbitimi söylemeden geçmek istemiyorum. İnsanın sevdiği ve samimi günler geçirdiği arkadaşlıkları görünen o ki gerçekten ölmüyor. Sadece bırakıldığı noktada üstü kapatılıyor ve sonra takrar aynı yerden başlıyor.
Bizim ne günlerimiz geçmişti N.ile. Kah kavga etmiştik, kah barışmıştık. O zamanlarda severdim, şimdi de çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Çok tatlı, uyumlu en önemlisi çok sevecendir arkadaşım. N. eğer okuyorsan (ki okuyacaksın bu yazıyı...) seni çok seviyorum bilesin.
Sonra ne mi oldu? N. gitti. F.işten gelip onları Carrefour a alışverişe götürdü. Sonra bizde tekrar bilgisayarlarımızın başına geçtik maaile. Kalan işleri tamamladık. Sonra gecenin bir yarısı, inanın saat 12 miydi yoksa yarım mıydı bilmiyorum. benim tatlı krizim tuttu ve kalktım o saatte pasta yaptım. Üstelik de o güne kadar yaptığım pastaların en güzeli olmuş, çocuklar öyle söyledi vallahi, ben onların yalancısıyım. Hemen şuracıkta size tarifini vereyim de siz de yapın, gerçekten süper güzel oluyor.
4 yumurta, 1 su bardağı şeker, 1 su bardağı un, bir çukulata (bitter,kare olan bir ufak paket, hani şu çocuklara aldığımız), 1 paket küçük sıvı krema, kabartma tozu ve vanilya.
Bunlar kek için. Hepsini karıştırıp keki hazırlıyorsunuz. Bu arada belirtmekte fayda var, çukulatalar bir kabın içine koyduğunuz sıcak suya yerleştirdiğiniz bir başka kabın içinde eritiliyor. Buna da benmari usulü deniyor muş. Keki pişmeye koydunuz.
Şimdi kreması hazırlanıyor. Krema içinde yine bir paket çikolata ve bir paket sıvı krema (her ikisi de yukarıda tarif ettiğim ile aynı) Çikolatayı aynı usüld eritiyor ve krema ile çikolatayı karıştırıyorsunuz. Oldu mu size güzel bir pasta kreması. Sonra kremayı kek pişene kadar buzdolabına koyup bekliyorsunuz. Kek pişince çıkarıyor, soğuması için bekliyor (tabii bekleyebilirseniz) sonra iki veya üç, bu sizin becerinizle doğru orantılı, parçaya ayırıp aralarına ve üstüne kremayı sürüyorsunuz. İste pişirir pişirmez yiyin, isterseniz de bekleyin de yiyin. İnanın muhteşem bir pasta oluyor. (Bu arada belirtmeden geçmeyeyim, tabii ki beklemek lazım, soğuması gerekiyor pastanın, ancak biz pastayı yapar yapmaz, ılık,ılık yarısını bitirmiştik bile)
Bugünlük bu kadar yeter. Dün yazamadığımın acısını bugün çıkarttım galiba. Kendinize iyi bakın.

http://www.Europey.com/forum a lütfen girmeyi unutmayın.

Hiç yorum yok: