2 Ağustos 2007 Perşembe

Nasıl bir gündü?

Bugün nasıl bir gündü anlayamadım dersem ne dersiniz? Kalkış sabah saat sekiz! Üstelikde gece yarısı saat 2 de yatmışken! Eh iyi, zaten istediğim de buydu. Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz misali. İyi de biraz sersemceyim, ne de olsa altı saat uymuşum. Aslında altı saat bana normal olarak yeter de artar bile ama nedense izinde olduğumdan mı nedir, son zamanlarda normalden biraz daha fazla uyumaya alıştım. Yedi saat falan işte.

Her neyse, mutfağa gittim,yeşil çayımı yapıcam. Aa, F.hanım yok! E çoktan gelmiş olması lazım, saat sekizbuçuğa geliyor. Saat yedi servisine binip engeç saat sekizde burada olur normalde. Herhalde servisi kaçırdı, otobüse biner ve gelir nasılsa. Yeşil çayımı bir çırpıda demledim. Ne kadar da alıştım ben bu çaya. Değişik bir tad geliyor bana, bir de zayıflattığını kendimce test ettim ya, içip duruyorum işte. İçmesem ne yapacağım, içmesem de devamlı yine o simsiyah çaya talim edeceğim. Hiç olmazsa böyle değiştire değiştire akşam kadar bir ondan bir bundan içiyorum. Tam çayımı yudumlayıp sigaramdan bir yudum çekmiştim ki, Sunny'nin (bizim sarışın bomba köpeğimiz olur kendisi, bu arada da uyanır uyanmaz onu sokağa çıkardığımı söylemeyi unuttum. Ne de olsa geceden kalmış birikmişlerini boşaltması gerekliydi) kesik aralıklarla havlaması ile yüzümü buruşturdum. Anlaşıldı, yetmedi ona o kısacık gezinti. Ya daha fazlasını istiyor ya da acıktı. Acıkmış olması düşüncesi bana daha cazip geldi, hiç olmazsa dolaştırma sıkıntısı yok. Çayımı, sigaramı ve de mamasını aldım, dışarı kapının önüne çıktım. Köfteoğlusu alıştı mamasını avucumuzun içinde yedirmezsek yemiyor, bebek gibi beslenecek yani..

Bir elimle sabah uyanma keyfimin temel taşlarını oluşturan çay ve sigaramı idare ederken, bir elimle de sevgili sarışın bobaya yemek yetiştirmeye çalıştım. Çok da soğuktu bugün, taşların üzerine değen popom dondu resmen. Eh artık doymuş olduğu düşüncesi ile kalktım, Sunny yi bağladım ve içeri girdim. Ancak kesik havlamalarına aralıksız olarak devam eden Sunny ye arada bir sus deyip susar umudu ile yüz vermedim. İyiki de vermemişim. Havlamasını kesti onbeş dakika sonra. Saat de bu arada dokuzbuçuk oldu. Herhalde saat ona kadar yolu var F.hanımın gelmesinin diye geçirdim içimden. Karnımda zil çalıyor, nede olsa dün kuş yemi kadar yedim ve yatarken de zaten açtım. Eh F.hanım daha gelemediğine göre kahvaltı hazırlama sırası bugün bende galiba. Domatesleri doğradım Tam üç tane! iki salatalık, soğanları bir tabağa koydum, maydanoz, yeşil biber. Sanki gören de kahvaltı değil, açık büfe akşam yemeği hazırlıyor ya da kısır yapmak için yeşillikleri hazırlıyor sanır. Peynir, zeytin ve akşamdan yaptığım incir ve vişne reçelini de koydum sofraya. Dışarıda hava öyle berrakki, biraz soğuk ama çok berrak. Dışarda yesek diye düşünürken İ. çocuklar istemez dışarıda yemeyi, zaten bir sen birde C. yer, ben daha yiyecek durumda değilim dedi. Üf, aslında dışarıda şööle hava ala ala yemek istiyordum ama, ne yapalım artık. C. geldi bu arada sofrada koyduğum binbir çeşit yeşilliği beğenmedi her zamanki gibi, ne yiycez sorusunu patlattı. Yağda yumurta diyiverdim. Ardından da yağda yumurtayı pişirdim. Sadece ben ve C. yedik. İ ve E. kahvaltı etmediler. Malum E. daima rejimde. Bu arada saat onbuçuk ve hala F. hanım gelmedi. Sevgili F.hanımcığım meğerse ishal olmuş ve servisi beklerken dayanamamış geri dönmüş. bana haber verdi. Ne diyeyim, bende geçmiş olsun dedim. Geçmiş olsun da zaten, çok dürüst kadındır F.hanım. hastayım diyorsa mutlaka hastadır, yoksa kesinlikle gelmemezlik yapmaz.

kahvaltı sofrasını toplayıp, Sunny nin tüylerini şöyle bir kenara itekledikten sonra bilgisayarımın başına oturdum. Biraz tercüme yaptım. Am her yerim ağrıyor. Çok üşütmüşüm. Tüm kış hasta olmadım da yazın ortasında hasta oldum. Neyse tercümemin bitmesine üç sayfa kaldı, bıraktım. Kalkıp bir çorba yaptım, başka ne yapsam diye düşünürken aklıma dün F.hanıma yaptırdığım köfteler geldi. Birazda taze fasulye var. E, yeter, hatta fazla bile bugünlük. Yemek işini de böylece planladım.

Bu arada öğleden sonra şöyle bir saat kadar kestirmişim. Ardından A. telefonu ile uyandırıldım. A. benimle eskiden çalışan bir mühendisimiz. Yedi ay önce işden ayrıldı. onun öyküsünü daha sonra anlatırım, şimdi hiç sırası değil. Ama çok üzülüyorum çocuğa, yedi aydır iş bulamadı, parası bitmek üzere imiş, karısı da ikinci çocuğuna hamile ve onbeş gün içerisinde doğuracak.

Ablam aradı bir ara. Ne zaman Samsuna gideceğimizi sordu. Annem dün ulaşmış. Bilmiyorum söyledim mi ama yeğenimin düğünü var, maaile düğünde olacağız inşallah. Samsun'a bir yada iki gün önce gideriz herhalde. Bir de nasıl gideceğimizi ayarlamam gerekiyor. Kim gelecek, hepimiz mi gideceğiz falan...
İşte şimdi de günlüğümü yazıyorum. Anlayacağınız bugün nasıl bir gündü anlayamadım. Hiç bir beklediğim mesaj gelmedi, verimsiz bir gün geçirdiğimi düşünüyorum, biraz miskin... Belkide bazen böylesi lazım.
Hoşçakalın, yarın görüşmek üzere...

Hiç yorum yok: